Kardiyovasküler hastalıklara bağlı vefatlar dünyada mevt nedenleri ortasında birinci sıralarda yer aldığından günlük yeme içme alışkanlıklarımızın bu tıp hastalıkları ne derecede etkilediği hem bilimsel camiyanın hem toplumların karşılığını aradığı sorulardan biri haline gelmiştir.
‘Günlük 3-5 fincan tüketilmelidir’
Bugüne kadar yapılmış büyük çaplı analitik çalışmalar, kayıt çalışmaları ve gözlemsel çalışmalar kahve ve çay içim alışkanlığının günlük 3-5 fincanla sonlu tutulması ve nizamlı alımının kardiyovasküler hastalıklar; kalp krizi, kalp yetersizliği, hipertansiyon ve hatta kimi ritim bozuklukları risklerinde azaltıcı bir tesire sahip olabileceği tarafındadır. Çay ve kahve üzere içeceklerin ana etken hususu kafeindir ama bunun yanında yüzlerce etkin biyokimyasal bileşiğide içermektedirler. Kalp ve damar hastalıklarını azaltıcı tesirleri daha çok polifenoller diye isimlendirilen biyokimyasallara bağlanmıştır.
‘Kafein alımı kilo kaybına neden oluyor’
Kahve bilhassa klorogenik asid, anti-oksidan ferulik asit üzere polifenollerden zenginken, çay yüklü olarak katekin, theaflavin, thearubigin üzere etkin metabolitleri içermektedir. Burdaki polifenollerin anti-oksidan, antinflamatuar tesirlerinin yanısıra bağırsak mikrobiyotasını düzenleyerek oksidatif gerilimi azaltmada ek katkı sağladığı düşünülmektedir. Ayrıyeten bu içeceklerin ana etken hususu olan kafeinin de kalp damar hastalıklarını önlemede damar iç yüzeyinden nitrik oksit olarak bilinen damarlar üzerinde genişletici, damar duvar gerilimini ortadan kaldırıcı hususların salınımı artırıcı ve oksidasyonu önleyici tesiri bulunmaktadır. Kafein alımının beklenen faydalı tesirlerinden biride kilo kaybına neden olmasıdır. Gerek bağırsak mikrobiyatasının düzenleyici ve buna bağlı olduğu düşünüler yağ asitlerinin emilimini azaltıcı tesiri gerekse metabolizma suratını artırıcı tesiri ile kilo kaybına yol açmakta ve diyabet ve hipertansiyon üzere risk faktörlerini azaltarak kalp ve damar hastalıkları açısından dolaylı hami bir rol üstlenmektedir.
Tabi bu yararlı tesirlerin kafein içeren bu içeceklerin nizamlı ve orta doz olarak adlandırabilceğimiz yani günlük 3-4 fincan çay tüketimine dek gelebilecek dozda alımında ortaya çıkabileceği akılda tutulmalıdır. Sistemli kahve ve çay içme alışkanlığı olmayan bireylerin ani ve çok ölçüde kafein tüketimi bilhassa adrenejik sistem dediğimiz gerilim hormonlarını tetikleyerek altta yatan ritim bozukluğuna varsa şayet çarpıntı ataklarını artırıcı potansiyelinin olabileceği üzerinde durulmaktadır, ama bu tesirin sistemli tüketim sonrası gelişen toleransla birlikte ortadan kalktığı ve birde üstüne Atrial Fibirilasyon gibisi ritim bozuklukları riskini azaltıcı tesiri olabileceği vurgulanmaktadır. Ayrıyeten kahvenin içinde bulunan kahweol ve kafestol üzere bileşenlerinin kolesterol metabolizmasını bozucu total kolesterol ve berbat kolesterol olarak bilinen LDL seviyelerini artırıcı etkirinin olduğuda bilinen bir gerçektir. Her ne kadar bu negatif tesirler kahveden çok daha çok yanında tüketilen şeker ve öbür besinlere bağlansada, bilhassa birebir ölçüde çay tüketimi ile kolesterol metabolizması ortasında bozucu bir münasebet olmadığı gösterilmiştir.
Bugünkü bilgiler ışığında, bu kâr ziyan istikrarında kalp sıhhati açısından şimdilik fayda tarafı terazide ağır bassada direkt bu içeceklerin tüketin ve kalp damar hastalıklarınından korunun demek yerine ziyanlı potansiyellerinin sanılanın bilakis pekte olmadığını söylemek daha hakikat bir yaklaşım olacaktır.
Ve unutulmamalıdır ki sıhhatin altın kuralı sistemli ve istikrarlı beslenmedir.
Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı
